Biraz huzur, çokça doğa, komünal bir yaşam: Sanlúcar de Guadiana


Biraz huzur, çokça doğa, komünal bir yaşam: Sanlúcar de Guadiana

Günümüzde birçok insan “gelişmiş” kentlerin aşırı yoğun yaşantısından kaçma planı yaparken; aynı zamanda bu düşüncelerin sadece hayalleri süsleyen birer ütopya olduğunu kabul ederek doğaya dönme arzusuna ket vurmuştur. Oysa ki düşlenenlerin gerçekleştiği ve sakinlerinin doğa ile iç içe komünal bir hayat yaşadığı bir ekoköy var uzakta: Sanlúcar de Guadiana!

Sanlúcar de Guadiana, İspanya’nın Endülüs Otonom Bölgesi sınırları içerisindeki Huelva’ya bağlı bir belediye. Nasıl bir yer ile karşı karşıya olduğumuzu ekoköy sakinleriyle söyleşi yapmak için Sanlúcar de Guadiana’ya giden Tim Romain şu şekilde aktarıyor: “Etrafıma baktım ve nehrin kıyısı boyunca sıralanmış okaliptüs ağaçlarını, beyaz duvarları çevreleyen hafif eğimli tepeleri ve turuncu çatılı köyleri gördüm. Portekiz bir taraftaydı, İspanya öteki tarafta… Neredeyse 100 derecede mavi gökyüzü… Burası gerçekten oldukça şirin bir yerdi ama tamamen hiçliğin ortasıydı: Yalnızca nehrin iki tarafındaki iki küçük köy ve bu köylerin etrafındaki terkedilmiş geniş alanlar…”

Küçük bir botla Guadina River’dan ekoköyün sakinlerinden Robert’ın çiftliğine geçen Tim Romain’in, Robert hakkındaki düşünceleri ise şöyle: “40’lı yaşlarının sonunda, rengi solmuş siyah bir atlet giyen, siyah güneş gözlükleri takan, Elvis (Presley) tarzı ak düşmüş favorilere sahip salaş bir adam.”

Robert’ın gençlik yıllarına göz gezdirdiğimizde o yıllarının oldukça ilginç geçtiğini görüyoruz. Robert, 80’lerin sonlarını Londra’daki işgal evlerinde gerçekleşen Free Party’lerde¹ takılarak geçiriyordu. Alman punk grubuyla müziğini icra ediyor ve aktivist/müzisyen Fela Kuti ile Kalakuta Cumhuriyeti’nde² de yer alıyordu. Lübnan’dan kibbutzlara³ kenevir bitkisi sokuyordu. Fakat, şimdi İspanya’nın Endülüs Otonom Bölgesi’nde bulunan, nüfusu 500 civarında ve İngiliz hippileri için bir sığınak kabul edilen Sanlúcar de Guadiana’da yaşıyor.



1- Free Party / Squat Party: Kısıtlamalar ve toplumsal normlar olmayan parti.

2- Kalakuta Cumhuriyeti: Fela Kuti’nin temellerini attığı, müzik kayıtları yapan komünal bir topluluk.

3- Kibbutz: İsrail’de komünal yerleşim bölgelerine verilen ad.

İngilizler için İspanya önemli bir kaçış alanıdır. Burada tahmini olarak bir milyon İngiliz yaşar ve bu İngiliz vatandaşları genellikle Valencia, Malaga, Marbella ve Torremolinos’u mesken edinir. Buradaki kimse sandaletlerin içine çorap giyilmesine şaşırmaz! Buranın yerlileri; villa satın alır, kumsalda oturur, alışveriş yapar ve golf oynar. Fakat, Sanlúcar’daki küçük Hippi topluluğu, buranın yerlilerinden oldukça farklıdır: Nehre doğru yavaşça gidildiğinde onları üstsüz bir hâlde hasır şapkalarıyla; bitkilerle uğraşırken, koyun güderken veya kereste yontarken nehir kıyısında görebilirsiniz. Kısaca hepsi, terkedilmiş alanlar üzerine kurulan Finca’larıyla* ilgilenmektedir. Onlar, meyve ve sebze yetiştirirler ve kendi evlerini kendileri kurarlar.

* Finca: İspanya’da çiftlik evlerine verilen ad.




Tim Romain, köyün yaşam tarzını ve dinamiklerini bir süre gözlemledikten sonra da şunları belirtiyor: “Bu, kulağa oldukça basit geliyor: Küçük bir bölgeye taşınmak ve sonrasında bir ev kurmak, bitkileri yetiştirmek… Ama bunlar gibi temel insani yeteneklerin çoktandır unutulduğu bir ekonomide yetişen benim gibi işe yaramaz bir Dijital Çağ çocuğu için bu insanlar çok cesurdu.”

Köy içerisindeki Fincalar neredeyse kendi kendisine yeten yaşam alanları sunuyor. Yerli halk, yiyeceklerini kendi kendilerine üretiyor. Elektrik üretimi, güneş panelleri ve rüzgâr jeneratörü yardımıyla sağlanıyor. Basit bir sulama sistemi ile su nehirden pompalanıyor ve bu suyla duş alırken ya da el yıkarken boşa akan su bitkilere ve ağaçlara ulaştırılıyor.

Köyün diğer sakinlerine kısaca göz atarsak:

Peggy: Köye 30’larının başlarında yerleşmiş. Bir sabah yanlış bir trene binerek kendisini birden alakasız bir yerde bulan Peggy, bunu bir işaret olarak görmüş. Bir dönem kaçamak yaşadığı adamı da yanına almış ve onunla dünyayı gezmeye başlamışlar; ta ki bu yeri bulana kadar! Şimdi çocuklarıyla çok mutlular! Peggy diyor ki, “Eve döndüğünde, kendi evini otoriterlerden izin almadan boyayamazsın. Burada ise; biz, diğer insanlardan izole edilmiştik. İstediğimiz her şeyi yapıyorduk.”




Tony ve Jan: 70’lerine merdiven dayamış çiftin, nehrin aşağılarında birkaç tane Finca’sı bulunmakta. Çift, 42 yıl boyunca denizlerde dolaşmış, ta ki burayı bulana kadar! Kulübe yapımı bitene kadar çadırda, Finca yapılana kadar da kulübede kalmışlar.

Yerel bir çiftçi, Tony’e kuru taş duvarları yapmayı öğretmiş. Zeminleri döşemek için de profesyonel birini tutmuş. Onun dışındaki her şeyi kendisi yapmış! Tonlarca tuğlayı ve kumu nehre götürüp onları el arabasıyla çıkarmış. Yaşından dolayı artık yelkenli ile açılamıyormuş, ama kim 70 yaşında kendi evini yapamaz diyebilir?

Tony, “Herkes bunu yapabiliyorsa, sen veyahut ben de yapabiliriz. İngiltere’de bir paket sigara £9 (41,4 TL), büyük boy bira £5 (23 TL), İngiltere’nin havası berbat ve kimse birbiriyle konuşmuyor!”

Artık onlar için İngiltere’ye geri dönmek diye bir şey söz konusu olamaz!



Düşlenenlerin gerçeğe dönüştüğü bu yer, bize; denizcilerin, hippilerin, geçmişinde hippi olanların, hatta eski askerlerin bile yer aldığı komünal bir hayatın olabilirliğinin portresini çiziyor. Toprağa dönüşün, yani başka bir dünyanın mümkünlüğünü bizlere adeta kanıtlıyor. Saçma sapan bir şekilde gelişen teknolojiden, her gün ayrı bir siyasi gündemden, egzoz kokusu solumaktan, korna seslerinden beynimiz yeterince uyuştu sanırım. Maalesef, bu yazıyı da yine “akıllı” telefonlarımızdan, bilgisayarlarımızdan okuyoruz. Bir gün gelişmişlikten, ilkelliğe dönebilmek dileğiyle…

Kaynak: Vice
Tags

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.

buttons=(Accept !) days=(20)

Our website uses cookies to enhance your experience. Learn More
Accept !